12 Ocak 2011 Çarşamba

El Salvador 2: En sıcak yılbaşı


Sınırdan El Tunco’ya varmamız iki saat kadar sürdü. Buraya gelene kadar pek çok farklı plaj gördük, hepsi birbirinden egzotik görünüyor. El Tunco köyünü Çıralı’ya benzettim aslında. Sıra sıra dizilmiş ağaç evler, kamp alanları var. Sahile uzanan toprak yol sonunda bir çıkmaza ulaşıyor ve sola denize doğru uzanıyor. Denize inen hepi topu iki yüz metrelik bir yol var. Burada yan yana büfeler sıralanmış. Sonra sahil şeridi başlıyor ve yan yana güzel restoranlar, barlar sıralanıyor. Burası o kadar küçük ki on dakikalık yürümeyle bitiveriyor. Hediyelik eşya dükkanı falan da yok, yalnızca terlik, mayo veya sörfçüler için ekipman satan küçük dükkancıklar var.
                                           El Tunco kasabası

Konaklayacağımız pansiyon Papaya Lodge çıkmaza varmadan hemen önce yolun solunda. Önüne gelir gelmez sıcaktan ve kalabalıktan erimeye başladığımız araçtan kendimizi dışarı atıveriyoruz. Demirin üzerinde zıplamaktan kalçam sızlıyor, gerine gerine iniyorum. Papaya Lodge’un kırmızı renkli yüksek bir duvarı, büyük uzun bir ahşap kapısı var. İçeride ne olduğunu tam olarak göremiyoruz. Kapı açılınca karşılaştığım manzara hoşuma gidiyor. İçeride tek katlı enlemesine uzayan, yan yana odaların olduğu bir bina var. Bahçede palmiyeler, ağaçların arasında hamaklar, sol tarafta küçük kare bir havuz, girişte sağ tarafta ortak kullanıma açık bir mutfak ve yemek masası. Hepimiz beğeniyoruz burayı. Aceleyle içeri dalıyoruz, niyetimiz hemen üzerimizi değişip plaja inmek. Sonradan eski bir sörfçü olduğunu öğrendiğimiz Salvadorlu pansiyon sahibimiz odalarımızı gösteriyor. Bakıyoruz ki iki yatak eksik... Bizi buraya gönderen acente yani gangster Jose, sadece sekiz kişi için yer olduğunu söylememiş bize. Adam da şaşırıyor, biz de... İki kişinin dışarıdaki hamaklarda kalabileceğini, ama ödeme yapmamız gerektiğini söylüyor. Jose sadece sekiz kişinin parasını ödemiş. Oysa ki onumuz da ödeme yapmıştık. Ayrıca üç öğün yemeğimizin de olmadığını öğreniyoruz. Zaten Papaya’da kahvaltı ya da yemek servisi yokmuş. Andrew hışımla Jose’yi arıyor, karşılıklı bağırmaya başlıyorlar. Jose’nin sesini biz bile duyabiliyoruz. Andrew’a “Buraya geldiğinde seni bulup geberteceğim” diye bağırıyor. Yapacak bir şey yok... Zaten dört saatlik yoldan gelmişiz. Kaderimize razı oluyoruz. Gruba en son dahil olan Andrew ve kız arkadaşı hamaklarda yatmayı kabul ediyor. Bu mormonlar çok mızmız insanlar diye düşünüyordum ama neyse ki hamak konusunda sıkıntı çıkartmadılar.
Oda meselesini hallettikten sonra mayolarımız giyip plaja koşuyoruz. Uçsuz bucaksız bir plaj... Kilometrelerce devam ediyor. Kumlar simsiyah... Bu bölgede volkanlar olduğu için kumlar da dağlardan geliyormuş, bu yüzden simsiyahmış... Sascha ve ben önden koşturuyoruz, ekip kalabalık olunca hazırlanmaları da epey bir zaman alıyor; beklemek istemiyoruz. Okyanus sakin görünse de kıyıya vuran dalgalar kocaman. Avustralya’dan okyanus dalgalarına alışık olduğu için Sascha denize girmeden önce bana kısa bir brifing veriyor: “Büyük dalgalar geldiği zaman tam içine doğru yüz, üzerinden geçmeye çalışma.” Tavsiyesi gerçekten işe yarıyor, çocuklar gibi kendimizi denize atıyoruz. Okyanusta şunu öğrendim, bikini giymemek lazım. Yüzeyim mi mayomu mu tutayım bilemiyorum. Yine de çok eğleniyoruz. Biz denizdeyken plajdan el salladıklarını görüyoruz. Bakıyorum ki birkaç hafta önce kahve plantasyonunda tanıştığımız İngiliz kardeşler Ness ve Martin bizimkilerin yanında.
Plajdan çıkıp kucaklaşıyoruz, Atitlan gölü kenarındaki San Marcos ve San Pedro’da bir süre kaldıktan sonra Salvador’a geçtiklerini, bir haftadır da El Tunco’da tembellik yaptıklarını söylüyorlar. Ness, “Bu gece yılbaşı, birlikte dans etmeliyiz! Akşam buradaki barlar çok güzel oluyor” diyor. Plajdan yirmi dakika kadar güneye doğru yürüdükçe ileride mağaralar varmış, orada yüzmeye karar vermişler. Bizse önce sahilde dinlenmek istiyoruz.
Akşamüzeri güneş batarken plaj daha da güzel görünüyor. Kum incecik, hava sıcak, keyfime diyecek yok. Güneş batarken kıyıdaki barlardan birinden buzlu mango suyu alıyorum. Elimde mango suyumla Sascha’ya eşlik edip sörf dersi veren kıyıdaki gençlerin yanına doğru yürüyorum. Benim dalgaların büyüklüğünden gözüm korkuyor açıkçası, sörf işine hiç girişmiyorum. Sascha ise çok hevesli, ertesi sabah saat on için adamlarla sözleşiyor. Dalgalar ve yakıcı güneş bizi yorunca Papaya’ya geri dönüp hamaklarda yayılıyoruz. Onca yoldan sonra ben hamağa serilip serilmez tabiri caizse sızıyorum.
Uyandığımda artık akşam yemeği vakti gelmiş, ama bizimkiler hala havuzun içinde. Hepimiz öylesine keyifliyiz ki El Salvador fikrini ortaya atan Sascha’ya teşekkür ediyoruz. Ness ve Martin’in tavsiyesine uyup kıyıya inen kısa yolun üzerindeki tacos restoranında (aslında restoran demeyelim de birkaç masası olan bir kulübe diyelim) yemek yemeğe karar verildi. Pansiyondan çıkıp birkaç adım attıktan sonra insan toz toprak içinde kalıyor ama yine de yılbaşı akşamı olduğu için hepimiz giyinip süslendik.
Deniz mahsüllü tacoslarımızı biralarımızla yudumlarken sokakta havai fişek ve bomba vahşetinin yeniden başladığını irkilerek fark ediyoruz. Garson, “Siz bir de bu gece yeni yıla girerken atılacak bombaları düşünün” deyip bizi uyarıyor.
Yemek sonrası soluğu kıyıdaki barlardan birinde alıyoruz, içeriden güzel latin ezgileri geliyor. Bir süre sonra İngiliz kardeşler de katılıyorlar bize. Bir ara etrafıma bakıyorum, Mormonlar barı terk etmiş. Zaten portakal suyuyla oyalanıyorlardı bir süredir. Biz gece ilerledikçe müziğin ritmine kapılıyoruz, Maximo’da aldığımız salsa derslerinin verdiği cesaretle bazen Salvadorlular bazen de bizim gibi diğer gezginlerle dans etmeye devam ediyoruz. Gece yarısı olduğunda kalabalığın akışına kendimizi bırakıp plaja bakan duvarın üzerine tüneyip havai fişek gösterilerini izliyoruz. Bazıları ellerindeki çubuklardan küçük ateş topları fırlatıyor yukarı. Kimileri ellerinde içkileri kendilerini denize atıyor. Biz bir süre daha gökyüzünü seyredip yeniden dans etmeye geri dönüyoruz. Çok eğleniyorum, hayatımın en sıcak yılbaşı gecesi diye düşünüyorum.
                                           Yılbaşı gecesinden sabaha kalanlar... 

2 yorum:

  1. gangter jose'den on numara film karakteri olur diye düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Hayat sana güzel be Belizim. Bizi de al yanına:)

    YanıtlaSil