Yetimhanedeki çalışma sürem artık sona erdi. Önümüzdeki bir buçuk - iki ayda, Türkiye’ye dönmeden evvel, Orta Amerika’da bir seyahate çıkıyorum. Çocuklardan ayrılmak öylesine zor ki, üzüntümün tarifi imkansız. Ama bu kaçınılmaz son gelecekti elbet. Şimdi, bir hafta ya da bir ay sonra da ayrılacak olsam, yine aynı üzüntüyü, belki daha fazlasını duyacaktım diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Zira orada geçirdiğim her gün çocuklara daha çok bağlandım. Ayrılık vakti gelmeden bir süre önce onlara evimin çok uzakta olduğunu, orada bir ailem olduğunu ve yanlarına dönmek zorunda olduğumu anlatmaya çalıştım. Artık iki ya da üç yaşındaki çocuklar ne kadar anlar, ya da anlamak isterse... Son bir hafta baktım bu duygusal yükün altından kalkamayacağım, vedalaşmadan ayrılmaya karar verdim. O kadar gözyaşını hazmedebilmek olanaksızdı. Öyle de yaptım.
Yalnız bir tesellim var... Daha önceki yazılarımda Semillas’taki yetimlerin durumunu anlatmaya çalışmıştım. Bu çocukların neredeyse tamamına yakını yabancılar tarafından evlat edinilmiş. Guatemala’da yabancıların çocuk sahibi olamayacaklarına dair bir yasa yürürlüğe girince yasa çıkmadan bir süre önce evlatlık alınan çocukları devlet, ailelerinden alıp Guatemala’ya geri getirmiş. Çocukları Guatemalalılar da evlatlık alamıyorlar, çünkü gelir seviyesi çok çok düşük.
Yasanın çıkma nedenini daha sonra öğrendim. Bu ülkede yetim sayısının çok fazla olması, zaman içinde evlatlık almak isteyen pek çok yabancının buraya akın etmesine neden olmuş. Bunun farkına varan bir kısım yerli halk bakamadığı çocuklarını satmaya (evet yanlış duymadınız, para karşılığı vermeye) başlıyor. Hatta bu iş öyle ileri gidiyor ki, sırf yabancılara satmak ve para kazanmak için çocuk yapan aileler olduğu keşfediliyor. Bir insan evladı bunu nasıl yapabilir bilmiyorum; bunu ancak korkunç bir cehalet ve fukaralıkla açıklamaya çalışabilirim. Yine de hala aklımın almadığı bir konu... Bunun üzerine hükümet önlem almak zorunda hissediyor kendini. Velhasıl, yasayla birlikte, kurunun yanında yaş da yanıyor.
Elbette yasal yollarla evlatlık almış ve yasayla birlikte çocuklarını kaybetmiş olan aileler ardı ardına davalar açıyorlar. Yaklaşık bir ay önce yetimhanedeki büyük (7 yaşında) çocuklardan biri olan Julia’nın ailesinin davayı kazanmış olduğu haberini aldık. Hepimiz çok sevindik; çünkü bu dava bir emsal teşkil ediyor. Davanın sonuçlanmasından hemen birkaç gün sonra, Julia’nın ailesi gelip onu yetimhaneden aldı. Görülmeye değer, müthiş bir andı! Yaşı daha büyük olup aklı erenler, kısa süre sonra sıranın kendilerine de geleceği umuduyla neşelendiler. Ufaklıklar bu durumu anlayabilecek durumda değiller elbet. Ama bir süre önce bir anne-babaya kavuşmuş olduklarını, sonrasında anlayamadıkları bir şekilde onlardan ayrılmak zorunda kaldıklarını biliyorlar. Öyle ki, yetimhaneye ne zaman dışarıdan bir araç gelse hepsi pencereye koşup “Annem babam beni almaya geldiiii!” diye bağırmaya başlıyorlar. Bir gün yetimhaneye yardımda bulunmak için gelen ziyaretçilerin ayrılmasından sonra iki yaşındaki çocuklardan birini, yarım saat pencerenin önünden alamadık. Ağlamadı ama yetimhenenin kapısına gözleri kilitlendi; orada donup kaldı.
Semillas yöneticilerinden öğrendiğime göre 4-5 çocuğun ailelerinin de davaları sonuçlanmak üzere. 2-3 ay içinde çocuklarını almaya gelecekler. Önümüzdeki bir yıl içinde çocukların büyük çoğunluğu ailelerine geri dönmüş olacak. Ayrılmadan önce bu gelişmeleri öğrenmiş olduğum için mutluyum. Diyorum ya, az da olsa bir teselli...
Buraya gelmeden ve bu işi yapmadan önce, hayatım çocuklardan öylesine uzaktı ki, ne hissedeceğimi kestiremiyordum doğrusu. Kulağa çok ruhsuz gelebilir ama bu işi kendi adıma bir meydan okuma olarak görüyordum. Oysa bu tecrübe hayatımı değiştirdi. Kendimden hiç beklemediğim, başarabileceğimi düşünmediğim işler yaptım. Ama herşeyden önemlisi, yaşamımızda “çocuk” diye bir varlığın olduğunu, bu varlığın ne kadar savunmasız, kırılgan, sevgiye muhtaç ve bir o kadar da güzel olduğunu idrak ettim. Eskiden sokakta yürürken, baksam da, çocukları hiç görmediğimi anladım. Şimdi yanımdan geçen her çocuğa dikkatle bakıyorum. Onlarla konuşuyorum, oynuyorum ve sanki anlıyorum. Biraz da bu yüzden Semillas’tan ayrılmadan önce onlara hoşçakal demedim; “size teşekkür ediyorum” diye seslendim. Anlamadılar elbet ama, aslında onlar bana yardım ettiler. Beni biraz daha insan kıldılar.
Belizcim oyle iyi anliyorum ki. Gana'da bizimle calisan genc bir dostumuz da giderken bebegini almamizi rica etmisti cunku ona daha iyi bir hayat verebilcegimizi dusunuyordu. Icimiz kirilmisti bu caresiz istek karsisinda.
YanıtlaSil